Martin Eden - Jack London Kitabı İnceleme

Kitap Hakkında Bilgiler

Martin Eden, Jack London’ın en otobiyografik ve en çok çatışmalı romanıdır. 1909’da yayımlanan yapıt, güçlü bir hikâye anlatımıyla, Amerikan edebiyatında proleter bir yazarın doğuşunu ve çöküşünü anlatır. Romanın merkezinde, Oakland limanının hamal denizcisi Martin Eden vardır: yirmili yaşların başında, güçlü kuvvetli, kendi kendine yeten, ama entelektüel olarak aç bir genç. Bir gün, burjuva bir aile olan Morse’ların oğlunu kurtarmak için müdahale eder; bu tesadüf onu, entelektüel ve estetik dünyanın kapılarını aralayan Ruth Morse ile tanıştırır. Ruth’un etkisiyle okuma-yazma tutkusu tutuşan Martin, gece gündüz çalışarak kendini yetiştirir: Darwin, Spencer, Nietzsche, Marx, Shelley, Swinburne, Shakespeare, Dante… Kütüphane kartlarını tüketir; hikâye, makale, şiir yazmaya başlar. Tek amacı, Ruth’la evlenmek ve yazar olarak toplumda yer edinmektir. Ancak dergilerden arka arkaya ret mektupları gelir; mahalle baskısı, Ruth’un ailesinin küçümseyişi, maddi yoksulluk Martin’in iç dünyasını germeye başlar. Ablası, kız kardeşi ve nişanlısı onun “boş hayaller” peşinde koştuğunu düşünür. Martin, yine de vazgeçmez; yazdıklarını çekmecede biriktirir. Bir süre sonra küçük bir sosyalist dergide çıkan denemesi, büyük bir emekçi ayaklanmasına ilham verir; fakat bu, onun daha çok yaftalanmasına yol açar. Romanın orta bölümlerinde Martin, “yazar olmak” ile “proleter kalmak” arasındaki gerilimde kıvranır: makalelerini satmak için popülerleşmek zorundadır, fakat içindeki sanat anlayışı buna direnir. Nihayet, büyük bir denizcilik dergisinde yayımlanan uzun öyküsü patlama yapar; ardından çekmecedeki bütün elyazmaları değer kazanır. Martin, bir gecede ünlü olur. Ruth’un ailesi geri döner; Ruth bile nişanı yenilemek ister. Ancak Martin, artık her şeyin satın alınamayacağını öğrenmiştir. Ün, onun için yalnızca “bir pazarlık nesnesi”dir; sevgi, dostluk, akrabalık bile çıkar ilişkisi hâline gelmiştir. Romanın finalinde Martin, “bireyci süpermen” idealleriyle sosyalist dayanışma arasındaki uçurumda kendini yalnız bulur. Tüm dünyayı dolaşmak için pasaport alır; fakat deniz yolculuğu sırasında tüberküloz, açlık ve ruhsal çöküntü onu kemirir. Son sayfada, geminin kamarasında elyazmalarını denize atar ve kendini küpeşteye bırakarak intihar eder. Tematik olarak Martin Eden, “Amerikan Rüyası”nın yalancı çehresini, bireysel yükseliş mitinin proleter bedende nasıl çöküşe dönüştüğünü işler. Doğalizm, realizm ve romantizmin harmanlandığı yapıtta, Spencer’ın “evrimsel etik” anlayışı ile Nietzsche’nin “güç istemi” kavramı sürekli çatışır. London, burjuva entelijansiyasının estetik değerlerini sorgularken, sosyalist hareketin içindeki “kitle kültürü” eleştirisini de yansıtır. Romanın hedef kitlesi, 19-45 yaş arası entelektüel meraklı okurlar; özellikle edebi üretim sürecini, sınıf atlama arzusunu ve sanatçı-toplum gerilimini merak edenler. Benzer eserler arasında Thomas Hardy’nin Jude the Obscure’u (yine kendi kendine yetişen bir entelektüelin trajedisi), Knut Hamsun’un Açlık’ı (yazarlık ve yoksulluk), John Steinbeck’in Sarı Deniz’i (proleter denizci anlatısı) ve Émile Zola’nın Yaratılış’ı (sanatçı-doğa-toplum üçgeni) sayılabilir.

Yazarı Hakkında Bilgiler

Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da, üvey babasının soyadıyla doğmuş; gerçek babası astrolog William Chaney’den ayrılmış, annesi Florence Wellman’ın ailesi tarafından büyütülmüştür. Çocukluğu Oakland’ın yoksul liman semtlerinde geçti; on üç yaşında fabrikada işçi, ardından “oyster pirate” (yasa dışı istiridye avcısı) olarak çalıştı. 1893’te köle ticaretine karşı çıkan gazeteci olarak denizlere açıldı; 1897 Klondike Altın Seferi’ne katılarak Alaska’nın zorlu kışında doğalizmin temel deneyimlerini yaşadı. Dönüşünde kısa öyküleri (To Build a Fire, The Law of Life) ile dikkat çekti; 1900’de The Son of the Wolf ile ün kazandı. London’ın üslubu, gazeteciliğin hızlı kurgusunu, Darwin’in doğal seleksiyonunu ve Nietzsche’nin bireyciliğini harmanlayan akıcı, atıltı dolu bir anlatı sunar. Romanlarında sıklıkla doğayla boğuşan güçlü erkek kahramanlar (The Sea-Wolf’ın Wolf Larsen’ı, White Fang’ın Buck’ı) yer alır; ancak Martin Eden’da iç dünya ve sınıf bilinci öne çıkar. Sosyalist Parti’nin aktif üyesi olan London, 1901’de Oakland belediye başkan adaylığını koymuş; The Iron Heel (1908) adlı distopik romanında faşist bir geleceği öngörmüştür. Önemli eserleri arasında The Call of the Wild (1903), White Fang (1906), The Sea-Wolf (1904), Burning Daylight (1910) ve John Barleycorn (alkolizm anıt-romanı) yer alır. Ödüller arasında 1900’de Cosmopolitan dergisinden “En İyi Kısa Öykü” ödülü, 1901’de San Francisco Examiner’ın “Halk Ödülü” ve 1904’te Rus-Japon Savaşı’nda gazetecilik başarısıyla Lejyon d’Onur saygı madalyası bulunur. Dönemi itibarıyla, ABD’de doğalizm akımını popülerleştirmiş; proleter deneyimi yüksek edebiyata taşıyarak Hemingway, Steinbeck, Kerouac gibi yazarları etkilemiştir. 22 Kasım 1916’da kaliforniya Glen Ellen’deki çiftliğinde böbrek yetmezliği ve morfin bağımlılığı sonucu 40 yaşında hayatını kaybetmiş; ardında elli kitap, yüzlerce öykü, deneme ve mektup bırakmıştır.

Martin Eden PDF İndirme Linki Oluşturuluyor...

Oluşturma işlemi başlatılıyor...